Siyasi yargılama ve tutuklamalar silsilesi
(İstanbul, 19 Kasım 2020) — ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptıkları açıklamada, Türkiye hükümetinin, muhalif Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2018 tarihli kararı uyarınca derhal serbest bırakması gerektiğini ifade etti.
Demokratik yollarla seçilmiş Demirtaş ve Halkların Demokratik Partisi üyesi sekiz diğer milletvekilinin dört yıl önce bu ay tutuklanmaları, hükümetin partiye yönelik halen devam eden saldırılarının ve daha kapsamlı olarak 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında siyasi yargılama ve hapsedilmelerin başlangıcı olmuştu. Türkiye hükümeti, henüz haklarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir karar vermediği partinin eski eş başkanı Figen Yüksekdağ da dahil olmak üzere diğer eski HDP milletvekillerinin tutukluluklarını da gözden geçirmelidir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, “son dört yıl içinde Türkiye hükümeti, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer eski HDP vekillerini hapiste tutma yönündeki siyasi amacını gerçekleştirmek için yasal süreci bozarak çarpıttı” dedi. Williamson “Hükümet, özellikle Demirtaş’a karşı yürüttüğü zulüm kampanyasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tahliyeyi zorunlu kılan kararını dikkate almamanın ve Demirtaş’ı hapiste tutmak için yeni asılsız suçlamalar üretmenin de dahil olduğu yöntemlerle tutuklamaları ve ceza yargılamalarını kötüye kullandı” dedi.
Demirtaş ve diğerleri, Hakların Demokratik Partisi’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetine yönelik siyasi muhalefetini yönettikleri için hedef alınıyor. 4 Kasım 2016 tarihinde ve devam eden haftalarda gözaltına alınmalarından bu yana hala cezaevinde olan 6 eski HDP milletvekilinden Demirtaş ve Yüksekdağ, sırasıyla Edirne F tipi ve Kandıra F tipi cezaevinde tutuluyor. Bir kısmı tutuklu ve bir kısmı da hükümlü olan bu kişilere yönelik yargılamalar ağırlıklı olarak yıllar içinde yaptıkları siyasi konuşmalara dayanıyor.
Polisin birkaç şehirde yürüttüğü eşgüdümlü bir operasyon kapsamında Demirtaş ve Yüksekdağ ile diğer üç milletvekilini gece yarısı gözaltına almasından saatler sonra, 4 Kasım 2016’da birden fazla mahkeme, onların da aralarında bulunduğu dokuz milletvekilinin terör suçlarından tutuklanmalarına karar verdi.
Genellikle görev yapan milletvekilleri siyasi faaliyetlerine ilişkin olarak kapsamlı bir dokunulmazlığa sahipken, HDP milletvekillerinin gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları, Mayıs 2016’da milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldıran tartışmalı bir geçici Anayasa değişikliği ile meclis oylamasına dayanıyor.
Meclis, anayasa değişikliğini kabul etmeden önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2015 ve 2016 yıllarında HDP milletvekillerinin yargılanması gerektiğini savunan ve HDP ile silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında fark olmadığı iddiasıyla partinin mecliste olmaması gerektiğini öne süren çeşitli konuşmalar yaptı. Anayasal konularda tavsiyelerde bulunan Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu da dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, milletvekillerinin meclis dokunulmazlığının kaldırılmasını şiddetle eleştirdi. Toplu şekilde gözaltına alınmalarından sonra, milletvekilleri bireysel olarak “terör örgütü üyeliği”, “terör propagandası yapmak” da dahil olmak üzere birçok suçtan yargılandılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Demirtaş’ın da yargılandığı ve hakkında hüküm verilirse 142 yıl hapis cezasına mahkum edilebileceği devam eden ana davadaki iddianame de dahil olmak üzere 11 iddianamede yer alan delilleri inceledi.
Dosyaların tamamında, savcılık delillerinin büyük kısmı sanıkların kamuya açık konuşmalarından ve siyasetçi olarak faaliyetlerinden oluşuyor. Dosyaların hiçbirinde şiddet eylemleri ile somut bağlantı kuran bir delil bulunmuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, duruşmalar devam ederken, Demirtaş ve diğerlerinin tutuklu kalması gerektiğini söyleyen çeşitli konuşmalar yaptı.
ARTICLE 19 Avrupa ve Orta Asya Programı Başkanı Sarah Clarke, “Türkiye’de milletvekillerinin yargı dokunulmazlığının kaldırılması, demokratik kurumlara yönelik ciddi saldırılara sebebiyet verdi” dedi. Clarke, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Demirtaş ile ilgili konuşmaları sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen onu serbest bırakılmaması, Türkiye’de yürütmenin yargı süreçlerini etkileme gücünün çarpıcı bir hatırlatıcısıdır.” dedi.
Demirtaş ve diğer milletvekilleri, iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması ve daha sonra tutukluluklarının yasallığı ile ilgili başvurularda bulundular.
20 Kasım 2018’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Demirtaş/Türkiye (no.2) davasında (başvuru no.14305/17) “başvuranın özellikle iki kritik seçim kampanyası, yani halk oylaması ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında tutukluluk halinin uzatılmasının, çoğulculuğu bastırma ve demokratik toplum kavramının özünde yer alan siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlama yönünde örtülü bir amaç izlediğinin, her türlü makul şüphenin ötesinde tespit edildiğine” karar verdi.
Davanın önemini gösteren mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 18. maddesinin ihlal edildiğine dair nadir bir karar verdi. Bu karar, Demirtaş’ın tutukluluğunun örtülü amaçlar taşıdığı ve bu nedenle iktidarın kötüye kullanıldığı anlamına geliyordu. Bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye ile ilgili olarak bu yönde verdiği ilk ihlal karardı. Mahkeme, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması talimatını vererek onun özgürlük hakkı ile özgür ve adil seçim hakkının ihlal edildiğini tespit etti. ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü davaya ortak bir üçüncü taraf görüşü sundu.
Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin davalar ile diğer HDP’li milletvekillerinin tutukluluklarının yasallığı ile ilgili ayrı davalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde devam etmektedir.
Aşağıda açıklanan bir dizi karmaşık olay nedeniyle, Türkiye hükümeti Demirtaş’ı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı uyarınca tahliye etmedi, bunun yerine Demirtaş’ın 2013 yılında yaptığı bir konuşma dolayısıyla hızla mahkûm edilmesini sağladı ve yeni suçlamalarla tekrar tutukladı. Hükümet ve Demirtaş’ın avukatları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını Büyük Daire’ye götürdü. 18 Eylül 2019 tarihinde duruşması görülen dosyada henüz bir karar verilmedi. ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Büyük Daire’ye de ortak bir üçüncü taraf görüşü sundu.
Büyük Daire duruşmasından iki gün sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Demirtaş’a yönelik ana davadaki delillerin bir kısmını oluşturan aynı olaylara dayanan başka bir ceza soruşturması ile ilgili olarak tekrar gözaltına alınması talimatı verdi. Demirtaş dört yıldan uzun süredir tutuklu.
Williamson, “Türkiye hükümetinin, Selahattin Demirtaş’ın geciken tahliyesini gerçekleştirmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına uyması gerekiyor” dedi. Williamson “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, savcılıkların ve mahkemelerin Demirtaş’ın haklarını ihlal edecek şekilde onu hapiste tutmak için eşgüdümlü çalışması hukukun üstünlüğünün ve demokratik güvencelerin ciddi bir şekilde kötüye kullanılmasıdır.” dedi.
Ayrıntılı analiz aşağıdadır.
Demirtaş’ın Devam Eden Tutukluluğu
20 Kasım 2018’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Demirtaş davasıyla ilgili kararını verdiğinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yanıt olarak “bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar işi bitiririz” dedi. Bir gün sonra, Cumhurbaşkanı ikinci bir konuşmasında “AİHM sen neredesin? Bunun adı özgürlük ve hak arayışı demek değildir, terörperestliktir.” dedi.
30 Kasım’da, Demirtaş aleyhindeki ana davanın duruşmasında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını görmezden geldi ve kararın kesin olmadığını ileri sürerek tutukluluğun devamına karar verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ARTICLE 19, Cumhurbaşkanının konuşmalarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararının göz ardı edilmesi için yerel mahkemeye talimat verilmesi sonucunu doğuran doğrudan bir müdahale olarak görüyor.
Birkaç gün sonra, yetkililer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamamanın başka bir yolunu buldular. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 4 Aralık’ta Demirtaş’ın yaptığı siyasi bir konuşmaya ilişkin olarak aldığı mahkûmiyet kararının denetimi ilgili son derece hızlı bir inceleme gerçekleştirdi ve Demirtaş’ın “terör propagandası yapmak” suçundan aldığı dört yıl, sekiz aylık hapis cezasını onadı.
Demirtaş, 2013 yılında İstanbul’da bir Nevruz mitinginde konuşma yapmıştı. Konuşmada şiddet savunulmamıştı ve konuşma yapıldığı vakit yetkililer tarafından bir suç olarak görülmemişti. Ancak beş yıl sonra, yetkililer bunu Demirtaş’ı mahkûm etmek için bir bahane olarak kullandılar. Verilen ceza, Türk mahkemelerince benzer propaganda cezalarında verilenlere kıyasla alışılmadık ölçüde yüksek bulunuyor. ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, mahkumiyetin Demirtaş’ın ifade özgürlüğü ile özgürlük ve güvenlik hakkını ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği görüşünde.
Hem hükümet hem de Demirtaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kasım 2018 tarihli kararına itiraz ederek, davanın Avrupa Mahkemesi’nin Büyük Dairesi tarafından değerlendirilmesini istedi. Hükümet, Büyük Daire kararını verene kadar ortada kesin bir karar olmadığı için Demirtaş’ı henüz serbest bırakma zorunluluğu olmadığını savunuyor. Ancak, bir Daire kararının kesin olmaması, kararın hiçbir yaptırımı olmadığı anlamına gelmiyor. Büyük Daire aksini tespit etmediği sürece, Türkiye hükümeti Demirtaş’ın özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal etmektedir ve bu ihlali Büyük Daire’ye sevk süreci boyunca Demirtaş’ı serbest bırakmayı reddederek devam ettirmektedir.
18 Kasım kararına uyulması, bireyin özgürlük hakkının ihlali ile ilgili olduğu göz önüne alındığında özellikle bir aciliyete sahiptir. Türkiye’nin bunu görmezden gelerek Büyük Daire kararını bekleme kararı, ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Türk hükümetinin ilk kararın uygulanmasını geciktirmek için davayı Büyük Daire’ye gönderdiği endişesini doğrulamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin duruşması 18 Eylül 2019’da gerçekleşti, ancak henüz bir karar verilmedi. Strazburg’daki 18 Eylül tarihli duruşmadan yalnız iki hafta önce, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş hakkındaki ana davada tahliye kararı vererek nihayet Kasım 2018’de verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını etkili bir şekilde uyguladı. Ancak Demirtaş, 2013 yılında yaptığı konuşma dolayısıyla “terör propagandası yapmak” suçundan mahkûm olması nedeniyle hapiste kaldı.
İstanbul 26.Ağır Ceza Mahkemesi, Demirtaş’ın koşullu salıverme ile serbest bırakılmasına yetecek bir süre boyunca hapis kaldığına karar verdiği için, Büyük Daire duruşmasından sadece iki gün sonra 20 Eylül’de Demirtaş’ın serbest bırakılması planlanıyordu.
Ancak, Demirtaş’ın serbest bırakılacağı gün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı geçmiş tarihli ve askıda kalan bir soruşturmayı HDP’nin eski eş genel başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklanmalarına gerekçe olarak gösterdi. Savcılık, ceza muhakemesi kabullerini ihlal eder şekilde ifadelerini almadığı Demirtaş ve Yüksekdağ’ın tutuklanmalarını talep etti, ki Demirtaş ve Yüksekdağ kendilerine isnat edilen suçlamalardan savcılığın mahkemeye ilettiği sevk maddeleri aracılığı ile haberdar oldular. Demirtaş ve Yüksekdağ tutuldukları hapishanelerden video konferans (SEGBIS) yoluyla bağlandıkları mahkeme tarafından “devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma” ve “cinayete azmettirme” suçlarını işledikleri şüphesiyle tutuklandılar.
Tutuklamanın zamanlaması ve uygulanma şekli, asıl amacın Demirtaş’ın hapishaneden çıkmasını önlemek ve ayrı bir tutuklama kararı için yeni bir neden üretmek olduğu konusunda şüpheye yer bırakmamaktadır.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 6-8 Ekim 2014 protestolarına ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında Demirtaş tutuklandı, ancak bu tarihe kadar hakkında bir iddianame düzenlenmedi. 2014 protestoları, Türkiye’nin güneydoğusundaki şehirlerde, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kuşatılan Suriye’nin kuzeyindeki Kobane kasabasındaki Kürtlerle dayanışmanın bir ifadesi ve Türkiye hükümetinin IŞİD kuşatması hakkındaki görüşüne bir eleştiri olarak başladı.
Protestolar şiddet içerir hale geldi ve hükümet açıklamalarına göre Güneydoğu’da tahminen 37 ile 53 kadar protestocu hayatını kaybetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılından bu yana şiddeti savunmadıkları halde protestoları resmen destekledikleri ve katılımı teşvik ettikleri için Demirtaş’ı ve Halkların Demokratik Partisi’ni ölümlerden sorumlu tutan kamuya açık konuşmalar yaptı.
Ekim 2020’de, aynı soruşturma kapsamında aktif faaliyet gösteren ve eskiden görev yapmış 17 Halkların Demokratik Partisi yetkilisi ve siyasetçisi de gözaltına alındı. Henüz bir iddianame düzenlenmiş değil.
ARTICLE 19 ve İnsan Hakları İzleme Örgütü, Demirtaş’ın şiddet içeren protestolara çağrıda bulunduğuna ilişkin temelsiz iddianın, hakkında devam eden ana davadaki delillerin bir kısmını da oluşturduğuna dikkat çekiyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ceza hukukunda aynı olaylara ilişkin birden fazla suçlamanın ileri sürülmesine yönelik kısıtlamayı göz ardı ederek, aynı olaylara ilişkin ikinci bir soruşturma yürütüyor, ancak daha ciddi bir suçlamada bulunuyor.
Demirtaş’ın 20 Eylül 2019’da tutuklanmasından bir gün sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirtaş ve diğer parti üyelerini hapiste tutma konusundaki yakın şahsi ilgisini açıklayan ve davayı etkileme çabalarını gösteren bir konuşma daha yaptı. Cumhurbaşkanı, konuşmasında “Bu ülkede katil aranıyorsa bunların adresini aramaya gerek yok. Bunlar, parlamentoya kadar sızmışlar” dedi. Cumhurbaşkanı, “Sokağa insanları çağırıp ondan sonra Diyarbakır’da 53 evladımızı öldürenleri bu millet unutmuyor ve unutmayacaktır da. Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız. Eğer biz bırakırsak ebedi alemde şehitlerimiz bize bunun hesabını sorar.”
Özellikle, Haziran 2020’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Demirtaş’ın tutukluluğunun hukuka aykırı olduğuna karar vermesinden 19 ay sonra, Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemenin Demirtaş’ın ilk tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarının özgürlük hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Anayasa Mahkemesi, yerel mahkemenin tahliye taleplerini reddederken Demirtaş’ın Halkların Demokratik Partisi’nin başkanlığı görevini ve 24 Haziran 2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylığını dikkate almadığını belirtti. Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Ankara 19.Ağır Ceza Mahkemesi’nin Demirtaş’ın ilgili tutukluluğuna bu karardan dokuz ay önce teknik olarak son vermesi nedeniyle her açıdan etkisiz bir karardı.