Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’den Demirtaş Kararının Uygulanmasını Talep Etmelidir
Beş ayrı insan hakları örgütü bugün yaptıkları açıklamada, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyarak muhalif Kürt siyasetçi Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakmaya yönlendirmesi gerektiğini belirtti. Bu beş insan hakları örgütü ARTICLE 19, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu ve Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi’nden oluşuyor.
Hak örgütleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanmasının denetiminden sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine detaylı bir ortak bildirimde bulunarak, Komitenin 9-11 Mart 2021 tarihli toplantısında bu konuda karar almasını talep ettiler. Örgütler, Türkiye’nin AİHM’in 22 Aralık 2020 tarihli Demirtaş’ın serbest bırakılmasını gerektiren önemli kararını görmezden gelerek Demirtaş’ın haklarını ihlal etmeye devam ettiğini ifade ettiler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Kıdemli Hukuk Danışmanı Aisling Reidy, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve üst düzey yetkililer, Demirtaş’ın serbest bırakılmasını öngören AİHM kararına, kararın mevcut tutukluluğa uygulanmadığı ve Mahkemenin kararlarının Türkiye için bağlayıcı olmadığı yönündeki yanlış argümanlarla cevap verdiler” dedi. Reidy, “Bakanlar Komitesi, Türkiye’yi Demirtaş’ı derhal serbest bırakmaya çağırmalı, AİHM kararlarını görmezden gelmenin veya etrafından dolanmaya çalışmanın kabul edilemez olduğuna dair şüpheye yer bırakmamalıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetine muhalif Kürtlerin haklarını destekleyen politik çizgideki Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş başkanı Demirtaş, 4 Kasım 2016’dan bu yana Türkiye’nin batısındaki Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuluyor.
AİHM Büyük Dairesi, kararında “Türkiye hükümetinin, Demirtaş’ı tutuklayıp, tutukluluğunu 4 yıldan fazla sürdürerek onun siyasi faaliyetlerini engellemek, seçmenleri seçilmiş temsilcilerinden mahrum bırakmak, demokratik bir toplumun temeli olan çoğulculuğu ve siyasi tartışmayı kısıtlamak yönünde örtülü amaçlar taşıdığı” ifadelerine yer verdi.
Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar veren Mahkeme, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1 ve 5/3. maddeleri (özgürlük hakkı), 10. madde (ifade özgürlüğü hakkı), 1. Ek Protokol 3. madde (serbest seçim hakkı) ve 18. madde (haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması) ile korunan hakları ihlal ettiğini tespit etti.
Mahkeme, hükümetin hakların kısıtlanmasında kötü niyetle hareket ettiğini tespit ederken (madde 18 ihlali), 6-8 Ekim 2014’te Türkiye’nin güneydoğusunda ölümlerin yaşandığı protestolara ilişkin bir soruşturma kapsamında Demirtaş’ın 20 Eylül 2019’dan bu yana tutuklu olduğunun altını çizdi. AİHM, Türkiye’nin bu soruşturmada yapmaya çalıştığı şeyin aynı olguların “yeni bir hukuki vasıflandırması” olduğunu, çünkü aynı “eylemler ve olayların” Demirtaş’ın 2 Eylül 2019’a kadar sürdürülen tutukluluğuna ve hakkında o süreçle bağlantılı olarak devam eden yargılamaya esas alındığını belirtti.
Demirtaş’ın 4 Kasım 2016’dan 2 Eylül 2019’a kadarki tutukluluğu ile 20 Eylül 2019’dan bu yana devam eden tutukluluğu arasında bir süreklilik tespit eden Mahkeme, 20 Eylül tarihli kararı “tutukluluğa geri döndürme” olarak tanımladı. Türkiye Hükümeti ise bu tespiti reddetti ve Demirtaş’ın şu an AİHM kararı kapsamında olmayan bir dava dolayısıyla tutuklu olduğunu iddia ediyor.
Uluslararası Hukukçular Komisyonu Avrupa ve Orta Asya Direktörü Róisín Pillay, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin açıkça belirttiği gibi, Demirtaş’ın 20 Eylül 2019’da tutuklanması aslında ayrı bir tutuklama değil, ‘tutukluluğa geri döndürmedir’ ve Sözleşme’de yer alan haklarının ihlalinin sürdürülmesidir” dedi. Pillay, “Bakanlar Komitesi, muhalif bir siyasetçiyi taciz etmek amacıyla adli işlemlerin kötüye kullanılmasına derhal son vermesi için Türkiye’ye baskı yapmalıdır” dedi.
Hak örgütlerinin bildirimi, Demirtaş aleyhindeki yeni iddianame, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve üst düzey yetkililerinin Demirtaş kararının ve genel olarak AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığına ilişkin tekrar eden açıklamaları da dahil olmak üzere AİHM Büyük Dairesinin kararı sonrasında gerçekleşen siyasi ve hukuki gelişmelere ilişkin kapsamlı bir analiz sunuyor.
Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi’nden Helen Duffy, “bu kadar önemli bir siyasi figürü, Mahkemenin koruma kapsamında olduğunu tespit ettiği ve çoğunlukla 6 yıl önceki siyasi açıklamalarına dayanan 30 “yeni” ve ciddi suçla itham etmek, Mahkemenin derhal serbest bırakma kararına uymaktan kaçınma girişiminin bir tekrarıdır.” dedi. Duffy, “Büyük Daire daha önceki ‘yeniden vasıflandırma’ girişimlerini reddetmiştir, Bakanlar Komitesinin kararı uygulamaktan kaçınma döngüsünü kırmak için buna güçlü bir yanıt vermesinin zamanı gelmiştir.” dedi.
Hak örgütleri, Bakanlar Komitesini Demirtaş’ın davasını nitelikli denetim prosedürü altında izlenmek üzere sınıflandırmaya ve öncü dava olarak kabul etmeye, Türkiye’nin kararın uygulanmasını reddetmeye devam etmesinin, bu nedenle AİHM’e yönlendirilmesine yol açabileceğini dile getirmeye davet ettiler. Örgütler, Bakanlar Komitesinin Türkiye hükümetine yönelik şu çağrılarda bulunmasını talep ettiler:
- AİHM kararının gereği olarak Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması için çağrıda bulunulmalı, Büyük Daire kararının Demirtaş’ın devam eden tutukluluğunu da kapsadığı, kararın AİHM tarafından da değinildiği gibi olgusal ya da yasal dayanakları ciddi ölçüde benzer olan, gelecekte ileri sürülebilecek suçlamaları veya yapılabilecek tutuklamaları da kapsayacağı vurgulanmalıdır.
- AİHM Büyük Daire tarafından hukuka aykırı bulunduğu üzere, Demirtaş’ın dokunulmazlığını kaldıran Anayasa değişikliğinden sonra kendisine yöneltilen tüm ceza yargılamalarının durdurulması konusunda çağrıda bulunulmalıdır.
- Demirtaş’ın yargı yollarının kötüye kullanılması yolu ile taciz edilmesini durdurmaya, çoğulculuğun bastırılması ve siyasi tartışma özgürlüğünü sınırlanmasına son vermeye ve bunun Demirtaş’ın haklarının iadesi için önemli olduğunu vurgulamaya çağrılmalıdır.
- Yargı makamlarına baskı yapmaya veya onları hukuka aykırı bir şekilde etkilemeye çalışarak Demirtaş’ın davalarına doğrudan müdahale etmeye son vermeye çağrılmalıdır.
- Üst düzey yetkililer tarafından savunulan Demirtaş davasındaki Büyük Daire kararının ve daha genel olarak AİHM kararlarının bağlayıcı olmadığı yönündeki yanlış iddiaları kamuya açık bir şekilde düzeltmeye çağırılmalıdır.